29 Mart 2011 Salı

DURBUY Dünyanın En KÜÇÜK şehri gezi rehberi ve notları.. belçika lüksemburg luxembourg belgium

“Bak” dedi “bahar gelsin seni dünyanın en küçük şehrine götüreceğim!” netten fotolarını yolladı; renk cümbüşüne ve doğaya hayran kaldım. Serde de fotoğraf tutkusu var ya… “neresi” dedim “burası?” durbuy dedi. “Ee neredeyse bahar geldi zaten haydi bir yer ayarla da gidelim bari” dedim.



Yola çıktık. Bir doğa bir doğa. Geliş-gidiş yoldan ilerliyoruz. Çimler yeşil yeşil olmasına fakat henüz bahar gelmiş de değil! Hafif dönemeçli yollardan ilerliyoruz. Uzun ağaçların yapraksız dalları, kurşuni göğü kapatmış. Bir bakıyoruz tarlalar, çiftlikler, atlar; bir gidiyoruz kış çıplağı ağaçlar!

Bir yol ayrımı çıkıyor önümüze; Barvaux. Uğramadan zarar gelmez dönüyoruz o yana! Geçiyoruz içinden sezonluk evler görüyoruz hep kuşlar cıvıldıyor kulaklarımızda.

Haydi hedefe; DURBUY! Bir zaman daha arabayla gittikten sonra karşımıza bir köprü ve onun sağından yükselen kale; burası BURBUY! Köprüyü geçtikten sonra 40 saniye daha gidiyoruz ve şehir merkezine ulaştık. J oteli netten rezerve ettik, yerini bilmiyoruz ama ben “orası kolay dünyanın en küçük şehri değil mi burası ya” diyorum J 

Arabadan inip bir geriniyorum etrafa bakıyorum; kafe- restorantlar, oteller ah bir de unutmadan çınar deri! (adetim üzere hemen Türk dükkanını buluyorum J ) şöyle bir sağıma dönüyorum turist bilgi noktası ve arkasında uzanmış bir köprü daha!

Başlıyoruz yürümeye oteli aramaya. Adresi ilk gösterdiğimiz kadın “aa George”un yeri gelin diyor” takip ediyoruz ve bizi götürüyor. George ihtiyar, bir de denge problemi varmış bizle fazla ilgilenemiyor; fakat anlayışlı, güleryüzlü ve samimi!
Ahh unutmadan otelimizin dış görünüşünün videosunu izlemenizi öneririm anlatması baya zor!


George “yalnız 2 kişilik odayı ayarlayamadım siz 4 kişilik odada kalın diyor” tamam diyoruz ve George”un agresif köpeği bizi ısırmadan ayrıldık diye biraz da mutluyuz J hemen sağdan balkona çıkıp oradan odamıza giriyoruz.


Bilmem hiç Tolstoy Dostoyevski okudunuz mu? Onlar anlatır Rusların Avrupa seyahatlerinde kaldıkları ev gibi otelleri. Aynısı! Giriş bir masa ve bir yatak, karşıda tuvaletli küçük bir oda daha, o odaya girmeden sağda tuvaletli kocaman bir (sanırım efendi için) yatak odası. Anlatması uzun!  İnanın başka bir yazının konusu!
durbuy otel odam

Çıkıyorum sokaklar boş. Zaten hepi topu beş dakika sürüyor Arnavut kaldırımları arşınlamak. Her köşebaşında ya bir “bisiklet saksı” ya bir çeşme ya da bir heykel sizi selamlıyor. Banklar var dinlenmek isterseniz ve hep kuş cıvıltıları! Meydana çıkıp etrafa baktığınızda ise her yanınız dağlarla örtülmüş. Şehrin yanından bir dere akmakta ve sevimli bir şatosu var!

BUYRUN SOKAKLAR


Her yer turist dolu; malum haftasonu ya insanlar akın akın gelmiş J

Eğer yolunuz düşerse belçikaya luxemburga kesin gidin. Durbuy hakkında şuraya buraya gidin denmiyor. Durbuy bir huzur şehri bende içimden geleni yazdım!




27 Mart 2011 Pazar

Hævnen danimarka " Daha iyi bir dünyada " yorum eleştiri düşünceler en iyi yabancı film oscar


2010 yılının son aylarıydı. Parkta dolaşırken iki Danimarkalı öğrenci kızla tanıştım. Türkiyenin ab üyeliği hakkında anket yapıyorlardı. Söz döndü dolaştı Danimarka”da şiddetin, gençler arasında çetelerin artışına ve ırkçılığın yükselişine kadar geldi. “biz” dedi kız “alışık değiliz böyle şeylere. Rakamlar hala az aslında. Fakat neden olduğunu anlarsak çözüm kolay olur” bilmiyorum filmi izlemiş miydi izlememiş miydi fakat ” Daha İyi Bir Dünyada “ bu konuyu iyice yokluyor makro yöntemle.


Filmi izleme koşulları: rahat sakin sessiz bir ortam. Fazla yorgun olunmamalı. Düşüneceksiniz, yorum yapacaksınız kafanızda filmi izlerken haberiniz olsun. Film iki saat sürüyor, beni eğlendirmekten ziyade düşündürdü! Ama haydi bitsin artık demiyorsunuz, sıkıcı değil.

İZLEYİN  


2010 yapımı drama ve en iyi yabancı film oscar’ı dahil bir dolu ödül kazandı bu sene. Konusu evliliği iyi gitmeyen doktor bir çiftin ortaokul çağlarındaki çocuğu ve onun arkadaşının çeşitli sebeplerden şiddete yönelmesi ve onların duruma çözüm arayışları.

Kısa kısa..

Filmde tek unsur var: ŞİDDET! Nasıl başlıyor, ilerleme süreci, bir gruba ait olma psikolojisi (elias ın christian”ı takip etmesi) ve büyüklerin biraz yoğunluktan biraz da durumu hafife alıp göz ardı etmelerinden büyümesi ve çözümsüzlük! Zaten filmde Afrika’da başlıyor; Anton (Mikael Persbrandt) doktor ve yaralananları vs tedavi ediyor. Sonuç şu; Afrika’da olsa Avrupa’da şiddet durmuyor. Olayların büyüklüğü küçüklüğü bence burada ana nokta değil; esas olan şiddete meyillilik.

Öte yandan şiddete meyil; çözümsüzlükten ve ilkellikten geliyor. Filmde şiddeti kişiselleştirenler çocuklar. Çözümsüz kalan ve gençliğe geçiş dönemindeki christian (William Jøhnk Nielsen) oldukça zeki bir çocuk. Öfkesini müthiş bir ilkellikle şiddet kullanarak ifade ediyor.  Anton ise bilge ve şiddete karşı tutumu oldukça farklı ve öğretici. (Gerçi Anton’un Sudan’da ölüme çıkardığı bir davetiye var ki beni umutsuzluğa düşürdü diyebilirim. Acaba bu dürtüden kaçamaz mıyız? L )

İkinci bir konu ise ırkçılık! Yönetmeni çok beğendim. Kafası karışık değil. Anton ve ailesi İsveç’ten Danimarka’ya yerleşiyorlar ve okulda çocukları elias da dahil ırkçı tacizlere uğruyorlar “evine dön İsveçli ” gibi. Kıyısından da olsa dokunmuş konuya ama içine girmemiş! “Irkçılık var dünyada mevcut” diyor ama bu filmin konusu bu değil! Bunu çok beğendim!

Bu arada manzaralar bol filmde! Hele sonunda tamamen doğa olayları gösteriliyor. Açıkçası açılışta filmin belgesel tadında bir film kokuları aldım ama öyle olmadı. Sanırım yönetmen doğa ve şiddet arasında bir bağ kurmaya çalışmış! Yorum izleyenin!

Filmin başında Afrika Savanalarından Avrupa yeldeğirmenlerine geçiş sahnesi muazzam!

Avrupa sinemasının ortak bir özelliği; oyuncular başarılı. Fakat bir kişi devleşmiyor! Film anton’la chrsitian’ın filmi. Şiddet – huzur! Fakat konu önemli filmde! Vay canına anton’da  süper oynamış demedim! Hep şiddet aklımdaydı filmde!


Aklımda kalanlar bunlar; İZLEYİN 

26 Mart 2011 Cumartesi

barcelona barselona gezi notları tavsiyeler nerede yenir ne yapılır? campnou ramblas gaudi..



Charleroi havalimanındayım. Ryan Air’le Barcelona”ya gideceğim. Uçağım Girona havaalanına inecek.   Yolculuk birbuçuk saat sürdü. İndik ve inanılmaz bir yağmur. Kıştayız fakat barselona iklimi tabii akdeniz ılık ve yoğun yağışlı. Koşarak bizi barcelonaya götürecek otobüse yetişiyoruz saatlerden gecenin 11”i !

Barcelona otobüs terminaline gelişimiz 1 saat 20 dakika sürüyor. Normali buymuş Girona’dan. Yağmur hafiflemiş bavullarımızı bekliyoruz. Fakat şanssızlık son model otobüsümüzün bagaj kapakları açılmamakta! 45 dakika bekliyoruz bunun için ama sonunda tamamdır! Artık barcelonadayım!






Peşinen fikrim: GİDİN!








Bulacağınız çok önemli iki şey var barselona’da; mimari ve gençlik!

Barselona”nın mimariye olan hassasiyeti (bilemiyorum tüm ispanya böyle mi) beni çok etkiledi. Her yer görkemli apartmanlarla, durup incelenmesi gereken yapılarla dolu. En ufak bir eserde bile ince bir zevk var! Gaudi”nin evleri görülmeli; tabii ki henüz bitmemiş eseri sagra da familia. Muhakkak gezilmeli.  Özellikle gaudi hakkında biraz bilgi edinirseniz gitmeden çok işinize yarar. unutmadan biraz da Miro hakkında okumalısınız!

Sanırım yaş sınırı 30  ya da barselona sizi 30 dan büyük göstermeyen bir ayna !  inanılmaz özgür bir yer ; kimi futbol oynarken kimi kahvesini içiyor kimi sokakta sohbet ediyor. Yoğun bir gay nüfus var. Bu da barselonadaki özgürlüğün önemli bir göstergesi.
Hızlıca gidilecek yerleri arka arkaya yazıyorum;

las Ramblas; bir başı iskele kristof kolombun amerikayı gösteren heykeli bir başıysa pl. De catalunya! Orada yürüyün pl. De catalunyaya giderken solda harika bir Pazar var gezin akşamüstü! Taze meyveleri yiyin ucuza  bu cadde şahane yürüyün yürüyün!

las ramblas videosu



Tibidabo: pl. De catalunya da turist info var ama ona gerek olmadan anlatıyorum; catalunyanın karşı köşesinden kalkan otobüse binin son durak tibidabo! YOLCULUK 40 dakika sürüyor. Önce muhteşem kiliseyi gezin sonra da tüm barselonayı izleyin!
TIBIDABO

Park güell.. şanslıydım ki Pazar günü gittim! Her yer karnaval havasında.  Meydanına gidin ve canlı performans izleyin; ispanyol gitar şovu da olabilir flamenkoda ya da latin dansları ve ezgileri! J
Barri gotik: bu daracık gotik tarzdaki sokaklarda yürüyüp kaybolmadan gelmeyin! Walla çok kızarım J hemen ramblasın arka sokakları.




CAMPNOU BARCELONA


Campnou…  sadece fotoya bakın ve nasıl gitmem deyin! Müzesi dahil tüm seyahat 19€ ! soyunma odaları vs anlatılamaz bir duygu! Amerika, Eyfel kulesi ve ardından benim için 3. En etkileyici durum sanırım!
campnou VİDEO




BARRİ GOTİC : daracık labirentimsi sokaklarda kaybolun biraz :) buyurun videosu altta; önce pazar sonra da gotik mahalle




Tabiiki LA sagrada familia ve gaudi nin evleri unutmadan bir de arc de triumfe görülmeli..

LA SAGRADA FAMILIA & PARK GUELL VIDEOSU




  


Sokaklarda amerikalı turistler yoğunlukta şaşırmayın. Kesinlikle tapas yemeli 

zumo içmelisiniz. Tapas bizdeki meze gibi her yer tapas; (bir kadeh atıp tapası yiyorsunuz ve devam ;) fiyatlar normal yalnız fazla küçük hediye (souvenir) çeşidi bulamadım o beni üzdü. Hava sıcacık yalnız kışın yağmurlu onu öğrendim! (son gün 6 saat yağmur yağdı sağanak aralıksız odada hapis kaldık. herkes ingilizce konuşuyor sıkıntı yok tursitik bölgelerde ama biraz uzaklaşırsanız merkezden biraz ispanyolca lazım. Barcelona gayet güvenli bir şehir. Barcelona da ramblas civarında bir otel deyseniz konum harika demektir fakat metronun ulaştığı her yer güzel derim. unutmADan katalanlar gece yaşamayı çok seviyorlar harika bir gece hayatı var hazırlıklı olun!

Barselona katalan unutmayın! 

Gidin görün kaçar mı ? kaçmaz!




BARSELONA FOTOLAR




kristof kolomb heykeli
la sagrada familia


mimari ispanya
arc de triumf


miro ve las ramblas
playas de barcelona barselona sahil
barrı gotic

23 Mart 2011 Çarşamba

sigma 105mm makro 105mm F2.8 EX DG Macro lens objektif inceleme




UYARI: objektif hakkında yapacağım yorumlar testlere, rakamlara dayanmaktan ziyade kendi şahsi görüşlerimdir. Dileyenler MTF chartlara ya da detaylı incelemelere başka kaynaklardan bakabilirler









Detayları çekmeyi seviyorum. Makro! J ama hangi makro? Bu soru makro lens alırken çok önemli. Kameram DX ve çok para veremeyeceğim dedim kendime. Çünkü her şeyden öte yakın çekim fazla yapmıyorum.  Seçenekler; 60mm (objeye o kadar yaklaşmak biraz zor açıkçası; bildiğim kadar kitap vs çoğaltırken kullanılıyor bu lens) 150mm yi ise detay çekerken elde titretmeden kullanabileceğimi sanmıyorum. İşin gerçeği! Bana üç alternatif kaldı;
105mm nikon f2.8 VR (malum ciddi bir rakam)
90mm tamron ( tamronda çok başarılı deniyor ama bulması zor biraz )
105mm sigma f2.8
Peşinen : ALIN!
105mm sigma + d90 a iliştirilmesi ve fokus sesi

Sigmanın örnek fotolarına baktım baya da hoşuma gitti. Renkler ve keskinlik üst düzeydeydi. Kullandıkça da zaten ne kadar haklı olduğumu bir kez daha gördüm. 
Almadan evvel VR olmaması (titreşim önleyici) beni baya da korkuttu. Makro çekim sonuçta; titrediği anda bir kıymeti kalmaz fotonun. F2.8 olmasına güvendim ve yanılmamışım.eğer çok ufak noktalara odaklanmıyorsanız sorun yok; hatta yeterli ışıkta tripoda bile gerek yok! Titreme yok!
sigma 105mm ile 3 problemim var!
1-      Ön elemanı fokus yaparken hareket ediyor; nefret ediyorum bundan! J
2-      Vidalı parasoleyi; hızlıca çekip takamıyorum. Hoş ne yalan söyleyim fazla da kullanmıyorum parasoleyi zaten yapısı gereği doğal parasoley gibi!
3-      Unutmadan d3000 d5000 ile otofokusu yok!

Kullanım alanlar; makro yakın çekim – portre – belki candid fotolar
Artıları : keskin – dayanıklı sağlam – bokeh – hızlı fokus - iliştirmesi kolay
Eksileri : hareket eden ön eleman L parasoleyi – vr yok L

SONUÇ : eğer nikon 105 mm alamıyorsanız ya da makro denemek istiyorum diyorsanız; hiç duraksamadan ALIN! Tüm isteklerinize cevap verecek!

8 Mart 2011 Salı

NANA emile zola 1880 kitap eleştirisi fikirler ve yorum


Nana emile zola”nın 1880 de bitirdiği roman.  Les Rougon-Macquart serisinin 9. Kitabı. Daha evvel Germinal”i okumuştum Zola”nın. O da çok etkileyici bir romandı. Bu da öyle.

Konusu: Fahişe Nana”nın (burada özellikle fahişe yazdım çünkü Nana fahişe! Bugüne kadar hiçbir özette nana”ya fahişe diyen okumadım da özellikle belirttim) çalkantılı yaşamı.
Kitap uzun, 542 sayfa yanlış hatırlamıyorsam. Can yayınlarından okudum harika çeviri!












Nana”dan bana kalanlar;

Kitap 3 bölüm bence;
1.bölüm nana”nın tiyatrodaki rolüyle parislilere tanıtımı ve çıkışı
2.bölüm 7. Bölümle başlayan Fontan”la birlikte yaşayış ve inanılmaz çamura batış!
3. bölüm Nana”nın tanrıçalaşması

Herşeyin başında detaylar harika anlatılmış. Zola o kadar dikkatle betimliyor ki ortamları, adeta oradasınız kitabın içindesiniz. Gözünüzle görmüş kadar biliyorsunuz nerede kim var!

O dönemin zenginlerinin Paris yaşantısı net anlatılıyor kitapta. İnanın ilginizi çekecek!

ds
edouard manet - NANA
Nana kim? nana tamamen duygularıyla hareket eden bir fahişe. Kitapta onu düşündüren iki kadın var; birincisi yazlık evin orada gördüğü, namus temsili demir kadın Dargant, diğeri ise arkadaşı Satin”in hikayesini anlattığı (bir zamanlar güzelliği dillere destan) dilenci kadın! Bu iki karakter onu çok etkiliyor. İki uç! Çünkü kendisi de hayatı hep sınırda yaşıyor; ya kraliçe oluyor ya da köle; ya dayak atıyor ya da dayak yiyor! Daha da ilginci onun için rahat yaşam lüks çok da önemli değil. Tek inandığı içinden geldiği gibi yaşamak.


kont muffat"ın bir sözü kitabın özeti. "tanrım herşey bitti artık" diye kekeledi "artık hiçbirşey kalmadı!"

Garip bir şekilde Zola salonlarda geçen hayattan, bizi nasıl olduğunu anlayamadan sokaktaki orospuların dünyasına oradan da tiyatro camiasına sokabiliyor. İnanın hala daha anlayamadım bunu ne kadar güzel yaptığını. Bu tezatların aslında aynı şehirde içiçe yaşadığını etkili anlatımı kitabı çok güçlü yapmış bence!

Öte yandan kitap lezbiyenlikten fetişe kadar cinsellik dolu! Çok detaya girmiyor ama neler olduğunu anlayana anlatcak kadar yazmış Zola! Çok cesur bu açıdan!

Sonuç: herkes tenine yenilir
            İnsana ne verirsen ver doğasının gereğini yapar!

Nana”nın ölümü yapay olmuş; derisinin güzelliğiyle ğpara kazanan Nana”nın deri hastalığıyla,çirkinleşerek ölümü olmamış.

Nana gencinden yaşlısına herkesi yok ediyor; tensel zevkler dersiniz, orospuya para harcanmaz dersiniz, adamı yoldan çıkarır kadın derseniz … bir dolu varyasyonu var okuyun ne diyeceğinize karar verin!

Kitapta dikkatimi çeken bölümler;
Kont muffatın nanayı sahnedeyken küçük delikten izlemesi
Kont muffatın, karısının onu aldattığını öğrendiği andaki ruh durumu
Nananın yazlık evine ilk gelişindeki çocukse ve görmemişcesine aşırı tuhaf sevinci
Fouchert in yazdığı makale!

Kitap uzun inanın tek tek yazmaya kalksam rapor gibi olur uzar da uzar! Merak ediyorsanız okuyun kesinlikle değer.