16 Ekim 2012 Salı

TAKEN 2 2012 - iSTANBUL - Film eleştrisi Kritik Liam Neeson

ilk film olan 96 saat (Taken 2009) dan sonra bu serinin ikinci filmi. elbetteki bizim için önemli bir ayrıntıyı atlamamak lazım. Film seti istanbul. 

  KONUSU: İş seyahati sebebiyle Istanbul'a gelen özel güvenlik görevlisi Bryan Mills'in düşmanları, intikam almak için onu ve ailesini bulurlar.   

Film 90 dakika sürüyor ve tamamen macera. Her şeyiyle vakit geçirmek üzere düzenlenmiş bir film; çok etkilenecek bir durum yok. Ancak Türk Milleti için maceranın önüne geçecek unsur, olayın İstanbulda geçiyor olması (ki bu durumu altta yazacağım). Duygusal bakmazsak eğer kuru bir macera filmi. İzlenebilinir. 

Neeson filmde olmamış. Nedeni ise yaşından dolayı dinamizmi zayıf. Çok dikkat edin; dövüş sahnelerini özellikle o kadar yakından çekmişler ki, geniş açı hiç yok sanıyorum. Çünkü o izlenimi verip hızlıca işi bitirelim demiş yönetmen; dövüş sahnelerinde geniş açı yok gibi. bir de genelde hızlı ve yakından çekimler yapmış; ben de önde oturdum İstanbulu izleyeceğim diye, inanın bazen midem bulandı görüntünün yakınlığından ve hızından, tavsiyem arka koltukları seçin. 

 Gördüklerimden biraz "gece yarısı ekspresi" motifleri aldım ne yalan söyleyeyim. Sanki bana onu hatırlattı. 

Güzel olan birkaç araba sahnesi var, Kapalı Çarşı damlarında kovalamaca var vs. Film tamamen İstanbulda geçiyor diyebilirim. Ancak belli bir bölgede. Bence bu konuda hata etmiş yönetmen. Doğru düzgün bir turist turu yaptır adamlara. 10 dakika fazla çekerdin. en azından geldiklerinin ilk günü bir Ayasofya'ya gitsinler, bir Köprüyü geçsinler mesela. İzleyicilerinde hoşuna gidecektir bu durum ama cumburlop hemen dalmış filme. Acelesi neyse...
Tabi şöyle bir gerçek de var; Müslümanları ve İstanbul'u negatif göstermiş. Peşindeki Arnavutlar haksız yere bundan nefret edip intikam almaya çalışan Müslümanlar (din kimlikleri üzerinde vurgu yapılmış bir kaç kez) ve İstanbul'un belli bir kesimi çekilmiş. ANCAK BU DURUMU TESPİT OLARAK YAZIYORUM, FİLMİ KÖTÜLEMEK İÇİN YAZMIYORUM ALTTA BU KONUDA FİKİRLERİM GELİYOR.. 

  TAKEN FİLMİNDE İSTANBUL HAKİKATEN KÖTÜ MÜ GÖSTERİLMİŞ? 

 Bu konu çok basit. Cevabı ise net; bunun önemi yok. Çünkü İstanbul çok değerli bir yer. Sebebi ise demokratik bir doğu ülkesi. Doğunun motiflerini dünyanın hiçbir yerinde İstanbuldaki kadar güvenlik ve özgürlük altında görüp yaşayamazsınız. Ama öte yandan bizim bir çeşit "batılılaşma kompleksimize dönen" bir durum var. Kim fes çekse, çarşaflı kadın çekse eyvah biz böyle miyiz deniyor. Mesele şu; artık insanlar burayı biliyorlar. Her kültürü kucaklamış bir yer olarak biliyorlar. Ama hayallerinde canlandırdıkları, eskiden beri bize gelen bir doğu ülkesi etiketimiz ve karakterimiz de var. İkisini harmanlayınca bu ortaya çıkıyor. Filmde bir Türkiye gümrük kapısı var, memurlar var evlere şenlik; polis arabaları Murat 131 (herhalde kırıp dökelim diye yapılmış) her taraf izbe, Amerikan Konsolosluğu zaten komedi... Yani uydurmalar var; film icabı işte! Ama inanın zaten bu film ciddiye alınacak bir film değil. Birkaç yabancı eleştirmenin yazısını okuduğumda kimse İstanbul konusuna değinmemiş bile. O yüzden önemseyecek birşey yok. Hep gelsinler filmler çeksinler; biz de onlara gidelim.. Dünya etkileşim ve alış-verişle güzel bir yer olsun..

SONUÇ: Orta sınıf bir aksiyon filmi İstanbul var diye gittim. Bir gidip görülür ama çok ciddiye alınacak bir film değil; sadece hoş bir 90 dakika geçirilir.   

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Kelebek Etkisi (The Butterfly Effect) 2004 Üzerine Eleştri Yorumlar

Kelebek Etkisi ve bunun gibi birkaç film benim gaflet anlarıma işaret eder aslında. Sinemada izleyemedğim için ne kadar hayıflansam azdır; başka bir örnek jigsaw. (onu da tekrar izlersem burada paylaşırım) Birgün televizyon başında aylakça otururken otururken şansa bulmuş ve izlemiştim. O gün de bugün de aynı şeyi söylüyorum;

PEŞİNEN : İZLEYİNİZZZZ….

Filmin gidişatı hakkında birkaç kelam belirtmek zorundayım ama seyir zevkinizi etkilemeyecektir.

KONUSU: Evan küçüklüğünden beri zaman zaman hafıza kayıpları yaşayan bir çocuktur. Sebebini doktorlar çözememektedir. Yıllar sonra bu derdini, geçmişte yazdığı günlükler aracılığıyla kendisi çözmek zorunda kalır. 

 Kısa kısa… 

 Filmin kabaca teması zamanda yolculuk. Evan yazdığı günlükler aracılığıyla geçmişe döner ve sürekli eylemlerle bugüne müdahale etmeye çalışır. 

 Film Kelebek Etkisini(filme adını da veren odur) anlatan bir teoriyle başlar; efendim burada kelebek kanat çırpsa japonyada deprem olur gibi. Ancak filmde Evan her zaman içinde yolculuğunda, asla kelebeğin kanat çırpışı gibi bir fiiliyatta bulunmaz. Her seferinde hakikaten kendi kişisel tarihini değiştirecek önemli eylemler yapar. Öte yandan yaptığı bu ekstra işler de ona teorideki gibi deprem etkisi yaratmaz. Her yaptığı hareketin sonucunda bugün hep aynı yer çevresinde dolaşır ama bir artı bir eksi şeklinde.. yani bir anlamda Kelebek Etkisinin müthiş gücünü pek de göremiyoruz. 

Yukarıda anlattığımla alakalı şekilde film durmadan şunu söylüyor gibi; sen bugün neredeysen zaten ne yaparsan yap oralarda bir yerde olacaksın. Geçmişe gitsen de bugününü kökünden değiştiremezsin. Hep bulunduğun yere yakın bir yerlerde olursun. 

Kelebek Etkisi küçük küçük hikayelerden oluşmakta. Bu da bize bir dolu macera olarak geri dönüyor. Asla sıkılmak yok. Hep şunu yap bunu yap diye oturduğunuz yerden müdahale etmeye çalışyorsunuz :)
Filmin başından sonuna kadar hız hiç dinmiyor. Başlıyor film hemen size konuyu müthiş bir hızla veriyor, saate bakıyorsunuz bitme zamanı geldi gelecek hala hareketin içindesiniz; hız dinmiyor. Çok başarılı olmuş bu anlamda da.. 
Kurgu harika.. düşünce güzel; sanıyorum bir tv dizisinden esinlenme olmuş. Ama ne olursa olsun filme gölge düşürmez. 

 Filmde iki bölüm var; Evan’ın geçmişi olan biten, ve bugünden biraz gerisi. Geçmiş anlatılıyor sonra 7 yıl sonra deniyor ve üniversite yıllarıyla yeni bir bölüme geçiliyor. İşte film de aslında o yedi yılda neler olup biteceğinin muhasebesini yapıyor. 

 Filmin sonuna doğru Kutcher’ın zamanda gezintileriyle, karakterinin müthiş bir metamorfoza uğraması harika anlatılmış. İlk baştaki o kibar üniversite öğrencisi, sonlara doğru sertleşip, hoyratlaşıyor. En basit örnek de filmin başında yatakhanede oda arkadaşı kız arkadaşıyla seks yaparken ki tepkisi ve filmin sonlarına doğru yine aynı tarz bir sahnede verdiği sert tepki.  Harika yani 

 Film   113 dakika ve 2004 yapımı. 

SON OLARAK; Kelebek Etkisi 2 adlı devam filmi zırvasını da tam üzerine izlemedim. Burada yazmaya gerek bile yok! Çok Başarısız bir film.. Devam filmlerinin cesaret kırıcı bir örneği olarak kolaylıkla gösterebilirim. 

SONUÇ: kesinlikle izlenmesi gereken bence çok güzel bir film. Yalnız DVD sini alıp izleyin görüntü kötü olunca insanın tadı kaçıyor.

10 Ağustos 2012 Cuma

Şahane Misafir (Magnifica Presenza) 2012 Eleştiri Yorumlar Ferzan Özpetek

şahane misafir ferzan ozpetekŞahane Misafir Ferzan Özpetek 2012 imzalı film. Bu filmi sinemada izlemeye çok niyet ettiğim halde terslikler sonucu maalesef izleyememiştim. Dün gece evde pencereleri açtım ve ılık bir yaz gecesi püfür püfür bu filmi izledim. Yalnız filmi biraz anlatmak zorunda kalacağım ama izleme keyfinizi kaçıracak kadar değil.. Peşinen izleyin… 

KONUSU: Oyuncu olmak için Roma’ya kuzenin yanına taşınan kruvazan ustası Pietro, yeni bir eve taşınır ve yeni evde beklenmedik olaylarla karşılaşır. 

Kısa kısa… 

Ferzan Özpetek deyince aklımıza gelen unsurlar yine mevcut; yemek kültürü (yemek yapmak mutfak sahneleri), homoseksüellik.. (ilk etapta aklıma gelenler çünkü eski filmlerini izlemeden direk yazıyorum.) Öte yandan Özpetek bence homoseksüellik tabusunu hem biraz dalga geçerek hem de oldukça sempatik bir yoldan veriyor. Kabul edilmeli ki bu bir tabu. Fakat yönetmenin tarzından inceleyince, toplumsal hayatın dışında bir alt kültür (underground demeliyim belki) olarak büyüyen travestilik, geylik herkesin her dakika gözünün önünde olan bir durum değil. Biz realite şovlarda, gizli kameralarda vs ne görüyorsak, o karanlık çekimlerde bir hayal dünyası oluşturuyoruz. Bu doğru değil aslında. Özpetek tam bu durumda algımıza şiddetle müdahale ediyor. Bize aslında düşününce doğru gelen ancak aklımıza bu durumu düşünmek  nedense gelmeyen kavramı anlatıyor; o kültür de bizim gibi insan. Onlar da gayet sempatik, iyilik yapan toplum için çalışan bir kesim. Cinsel tercih kimseyi kimseden uzaklaştırmamalı. Mesela Almodovar filmlerinde de homoseksüellik teması vardır ama onun dünyasında bu daha karanlık ve hayal gücümüzü besleyen bir çeşit ritüeller zinciri gibi verilir. Biraz korkutucudur. Bu açıdan Özpetek’i çok başarılı buluyorum; bir misyonu üstlendiğini düşünüyorum. (bu paragrafı yazmak cidden zor oldu. Asla art niyet taşımayan bir uslup kullanmaya ve tespit yapmaya çalıştım. İyi niyetimden şüphe duyulmasın) 

Diğer yandan bu sempatik geçiş aslında evdeki hayaletlerde de var. İlk başta korku filmi koşullanmalarımızla dalga geçen (ve biraz da korkutan) tarzda başlayan film, Pietro’nun onlarla dost olmasına ve bir yerden sonra onlarsız yaşamamasına uzanıyor. Ruhları çok sevimli gösteriyor. Bu da bence yine büyük bir misyon. Genelleme yaparsam şöyle; korktuğumuz ya da bize öyle gösterilen şeylerin aslında başka bir yanı daha olduğu.. ben akıllıca buldum. 

Film Roma da geçiyor. Ama kabaca bir evde ve bir sokakta. Fazlası yok. Sene 2012. 
104 dakika uzunluğunda. Kısa sayılır. 

İzlemesi çok keyifli oldu ve hızlıca bitti. Pietro çok iyi niyetli ve bir parça da sizi gülümsetecek bir karakter. Fena oynamamış. Bence çok öne çıkan bir isim yoktu; ama filmin senaryosu gayet başarılıydı. 
Filmi bir sinema kültü olarak düşünmeyin. Zekice yazılmış ve kaliteli zaman geçireceğiniz bir eser olarak düşünün. Gayet titizlikle çalışılmış ve vücuda getirilmiş. Yalnız keşke Özpetek gibi akıllı adamlara Hollywood imkanı verilse. En çok buna yanıyorum! 

SONUÇ: Hem eğlenmek, hem özenle çekilmiş güzel bir film istiyorsanız bu filmi izleyin. Hatta bence son zamanlar düzgün iş çıkartamayan sinema sektöründe bence kaçırılmaması gereken bir film.

7 Ağustos 2012 Salı

Soğuk Dağ (Cold Mountain) 2003 Film Eleştrisi Yorumu

Soğuk Dağ (Cold Mountain) Filmi Charles Frazier'ın 1997'de yayınlanan aynı adlı Soğuk dağ romanından sinemaya uyarlanmıştır. 

Bu yazıma biraz duygusal başlayacağım müsaadenizle. Farkındaysanız benim gibi sinema manyağı bir insanı, sinemadan soğuttular. Neden? Peh; düzgün film mi var ki ? Samimi söylüyorum bence yok. Zaten inandığım oyuncuların filmleri olunca koşarak gidiyorum. Eskiden haftada üç kez sinemaya gittiğimi bilirim. Herneyse ben de bu şartlarda regresyon oldu ve eski filmleri izleyip izleyip yazacağım. Galiba cidden yaşlanıyorum :)

PEŞİNEN : İZLEYİN! 

Konusu; Amerkan İç Savaşı esnasında (1864) Güneyli asker olan W P Inman'ın, firar ederek memleketi Cold Mountain (Soğuk Dağ) Köyündeki sevgilisi Ada Monroe'ya kavuşmak için yola çıkması ve o yolda başından geçen serüvenler ile Ada Monroe'nun Inman'ı beklerken savaş yıllarında günlük hayatı. 

kısa kısa... 

Her milletin tarihi gerçekten kanla yazılmıştır ve Savaş çok kötü bir şeydir. 

Film 154 dk. Uzun mu uzun.. ama asla sıkıcı değil asla.. 

Manzaralar manzaralar.. inanılmaz bir tabiat izlemeye hazır olun; bu sebepten aman ha internetten filan izlemeyin filmi bir dvd sini alın derim. 

Çok önemli oyuncular var. Özellikle Nicole Kidman devleşmiş
üst düzey performans. bu bağlamda biraz şımartılmış iyi eğitimli Ada Monroe'nun savaşla beraber olgunlaşma sürecini özellikle Kidman'da o kadar net görüyorsunuz ki.. Kadın tamamen aktrist.. 

Tabii Renée Zellweger... Zaten yaptığı rol ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar Ödülünü aldı.. :) Nedense aklıma Brad Pitt 12 Maymunda'ki performansını getirdi.. 

Kafamı kurcalayan bir diğer soru da şu; kitaptan uyarlandığı için kitap inceler gibi mi düşünsem; çünkü belli ki bir dolu sembol var filmde; yok kargalar, yok iyi-kötü karakterler vs. 

Savaşın Amerikan sivil hayatına etkileri de çok açıkça anlatılıyor. Biz de neden bu kadar gerçekçi filmler bir türlü yapılamıyor anlamıyorum. Üzücü.. Çünkü savaş zamanı nasıl olabilecekse ortalık; buz gibi o anlatılıyor; biz hani cephede sırtında mermi taşıyan kadınlarla büyüdük ya.. Bu inanın her savaşta böyle olmadı. Kadınlar genelde evde kaldılar ve acaba o dönemde neler oldu? :) Bu filmi biraz izleyin bakalım.. Belki kadınların yaşadığı GERÇEK zorlukları ve onların verdikleri mücadeleyi görürsünüz. 

Benim Inman'ın eve dönüş yolunda geçen maceralarından en beğendiğim Dul Sara'nın evinde geçen hikaye oldu. Savaş yıllarında, birbirini tanımayan iki iyi insanın, birbirlerine aslında ne kadar ihtiyac duydukları, beraber olmadan birlikte uyumaları, paylaşımları ve Inman'ın sara için yaptığı fedakarlık. Bence harika idi! Çok yoğun verilmiş. 

SONUÇ: Filmi o zaman da çok sevmiştim bu üçüncü izleyişim. Muhtemelen bir ara yine izlerim. Harika bir film.. Doğa manzaraları; Kidman'ın performansı, yedi dalda Akademi ödülüne aday gösterilmesi ve Renée Zellweger'in zaten en iyi yardımcı kadın oyuncu Oscar'ıyla taçlandırılmış oyunu, konusu, gerçekçiliği herşeyiyle 10 üzerinde 10! izleyiniz...

31 Temmuz 2012 Salı

Batman Kara Şövalye Yükseliyor - 2012 Film Eleştrisi - Dark Knight Rises "


Merhabalar;
Aslında Batman Kara Şövalye (Dark Knight Rises) yükseliyor filmine ilk gün gidecektik ama Cuma Suarede maalesef göz bozucu saçmalıkta yerler kaldığı için filmi izlemeyi pazartesi gecesine erteledik. 22:30 seansında sinemadaydım ve neredeyse salon tamamen doluydu.
Ben çok da müthiş Batman fanatiği değilimdir. Ta ki, İlke'nin illa gidelim dediği bir önceki film de (batman dark knight 2008) Christian Bale yorumunu görene kadar. Zaten son yıllarda ciddi iş yapan aktörler Christian Bale ve Leonardo Di Caprio. Bu arkadaşların filmlerine gözüm kapalı giderim. Herneyse adam doktor tabii ki lafını dinledim ve gittim. Çok da beğendim. Bu filmde onunla aynı kalitede olacağını biliyordum gittim ve bunu da çok beğendim. 
Konusu: Bunalıma giren Bruce Wayne hayata küsmüştür ve evine kapanmıştır ancak şehrinin ona ihtiyacı olduğunu görünce vazifeye geri dönmüştür. Bu arada tüm mal varlığını da illegal yollardan kaybeden Wayne, Batman kimliğiyle şehrinden kötülüğü defetmeye çalışır.
kısa kısa...
Film 2 saat 45 dakika.. Bunu bilmenizde fayda var. İnsanın kendini ve arkasını iyi ayarlaması gerekiyor. Koltuk bir zaman sonra ağrıya sebep olabiliyor. Uzun ama sıkıcı değil.
Karanlık film. Pırıl pırıl sahneler aramayın. Dünyanın ( Gotham City'nin ) karanlık ve suç dolu atmosferine ithafen olsa gerek. 
Aksiyon dolu filmde. Ama tamamen kavga dövüş filmi de değil. Kararında. 
Felsefi açıdan da dikkat etmenizi tavsiye edebilirim. Çok yoğun değil ama bazı konuşmalardaki hassas fikirler üzerine biraz kafa yormanızda bence fayda var.
Bu arada yukarıdan dağ, bayır, deniz görüntülerini cidden çok çok beğendim.
Filmde halkın yaptığı devrim sonunda sivilleri acımasızca sözde mahkemelerde yargılamaları bana daha evvel özetini yazdığım Charles Dickens İki Şehrin Hikayesi'ndeki Fransız devrimi vahşeti sahneleriyle aynı gibi geldi. Hatta gibisi fazla aynı. :) 
Anti-sosyalist propaganda da gözlerden kaçmıyor. :) 
Batman'in ağırlığına yakışacak önemli artistler var filme; Michael Caine, Gary Oldman, Morgan Freeman, Anne Hathaway...
A bir de bana nazire yaparcasına Floransa'da şarap içtikleri bir sahne var ki... Sinemada patırtıyı kopardığımı tahmin edebiliyorsunuzdur.. :)
SONUÇ: Batman sever değilseniz bile saçmalıklarla dolu bir film değil; gidin. Ben de sevmezdim ama Bale ile sevdim. Ancak uzun, karanlık ve hafiften fantastik filmleri sevmiyorsanız gitmeyin derim.


27 Temmuz 2012 Cuma

Nikon D3200 inceleme analiz D5100 kıyas

Merhabalar 


 D3200'ün özellikleri duyulduktan sonra hakikaten insanlara çok çekici gelir oldu. DXO test sonuçları da harika olunca herkesin iştahı kabardı. Açıkçası bende iştahlanmıştım ve hemen bir d3200 alacağım demiştim. Aldım ancak onu satıp D5100'e dönmüştüm neden böyle bir karar verdiğimi alttaki linkten okuyabilirsiniz.

  http://saaton.com/blog/?p=984 

 Şimdi kararım doğru muymuş adil bir değerlendirme yapmaya çalışacağım... Ama önce D3200 kutusunu bir açalım ve d5100 ile yan yana bir gösterelim derim buyrun;

 

         www.saaton.com

            Nikon D3200 expeed 3 işlemciye sahip. Ama elbette ki 3000 USD lık d800 ile aynı kalitede değil. En güzeli artıları eksileri diye yazayım; kısa ve öz.. Özelliklerini sitesinden okuyabilirsiniz ancak ben o özelliklerin pratik çekimde sizi nasıl etkileyeceğinden bahsedeyim;  


ARTILARI: 


 Küçük, kompakt. 24mp çözünürlük. (Tekrar yazıyorum avantaj-dezavantaj ona kullanıcı karar verecek. Buradan o konu için ahkam kesmem yanlış olur) 


 Dinamik Alan hakikaten inanılmaz. ISO 100 de hiç korkmayın. Gördüğüm renklere ve detaylara hayran kaldım. (D5100 den önde bu konuda) 


 Candid çekimlerde (yani insanları onlardan habersiz çekerken) ya da documentary yapacaksanız, çok kullanışlı; hiç dikkat çekmiyor. Kadının yüzüne baka baka fotosunu çektim umurunda bile olmadı. Cihaz büyüdükçe dikkat çekiyor ve özellikle fotoya karşı katı kuralları olan yerlerde hemen görevli elinde büyük makine olanları yan yan kesiyor.. ;) d3200 ise tam bir oyuncak görünümlü. 


 Video performansı tam bir canavar! Tamamen manuel kontrol seçeneği videoda sizi uçurur. Görüntü de gayet güzel. İyi bir video edit programı ve kuvvetli bir objektifle, rahatlıkla film çekebilirsiniz. (TÜM VENEDİK ve FLORANSA VİDEOLARINI D3200 ile çektim. Örnek olarak üstteki youtube kanalımdan ya da floransa venedik bloglarımdan görebilirsiniz.)  


D3200 Örnek Video






Manuel erişim nispeten daha kolay. Hiç bilmeyenlere bile fotoğrafçılık okulu var içinde. yavaş yavaş okursunuz, öğrenirsiniz. 


 EKSİLERİ: 


 PİL... 3 saat açık kaldı cihaz pil 3 saat sonunu çıkaramadı. Yedek pil çantanıza koyunuz derim. Tecrübeyle sabittir. Öte yandan hele video çekecekseniz veya canlı görüntü izleyerek foto çekiyorsanız yandınız. yedek pil.. yedek pil.. yedek pil .. lazım! 


 Yavaş fokus :( bazen beni çileden çıkardı. Üzerinde 35mm f1.8, 105mm f2.8 (nikon camlar) lenslere rağmen yok arkadaş. vızt vızt, bir netleme yapacak beni hayattan soğuttu. (Ama bakınız burası önemli; ben çok kuvvetli cihazlara nazaran konuşuyorum. Eğer anı hatıra fotosu çekecekseniz ya da işte manzaradır vs sorun yok. Ancak siz siz olun spor çekimlerde cihaza güvenmeyin.) Gövde fokus motoru yok vs artık bunları yazmaya bence gerek yok. Aklıma gelen bunlar. Burası  bence önemli.  



YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN HARİKA BİR MAKİNE... gönül rahatlığıyla alın derim. pişman olmazsınız. 


ANCAK yedek makine olarak kullanacaksanız; nikon d3200 ile 4 günlük italya münasebetimizin verdiği cesaretle konuşuyorum; d5100 çok daha akıllıca bir seçim. (ya da benim kullanımıma daha uygun) İnanmayacaksınız ama o dönen ekran var ya... mucizeler yaratıyor. 


 Velhasıl kelam; alçakgönüllü bir cihaz olduğunu unutmadan, almayı düşünüyorsanız alın. Ancak benim acizane tercihim d5100. sebeplerini de önceki yazılarda açıkladım. Uzunca d3200 kullandıktan sonra pratikte de haklı olduğumu düşünüyorum. Ama bunlar benim düşüncelerim, son kararı siz vereceksiniz. 


  SORUNUZ VARSA LÜTFEN YAZIN BİRŞEYİ ATLAMAYALIM 


 iyi günler 

  WWW.SAATON.COM

20 Temmuz 2012 Cuma

Cannes (Fransa) Gezi rehberi..

Cannes Film Festivali.. aklıma ilk gelen elbette ki.. Ama herşeyin sırası var öyle değil mi.. Öyleyse biz de sıradan gidelim.. 


CANNES'A NASIL GİDİLİR? 


           Nice'de karargahı kurduktan sonra yavaş yavaş kabınıza sığmayıp soruşturuyorsunuz. Diyorlar ki size; Önce Nice Ville Tren istasyonuna bir gidin. Sonra banliyö trenine atlayın  dakika da bir var son sefer gece 21:40 galiba. (ancak tren tarifesini alın istasyondan her yerde var.) Önce bir güzel 40 dakika sıranızı bekleyin; sırada insanlarla muhabbet şart.. :) sonra gişeden 12,80 € ya altta ki bileti alın.


DSC_0027

DSC_0025 


Önünüzde 40 dakikalık bir tren yolculuğu var. Dura dura yavaş yavaş gideceksiniz. Ama eğlenceli oluyor etrafa bakıyorsunuz hızlıca geçiyor. Cannes tren istasyonuna geldiğinizde sortie leri takip edip çıkıyorsunuz. Solda benim kafeyi görüp bir kahve içilebilir. Ama yok arkadaş ben hemen gezeceğim derseniz, o zaman o kafenin 10 adım ilerisinde turizm danışma var. Oraya gidip "bonjour" derseniz elinize alttaki haritayı tutuşturuyorlar...



DSC_0117

 büyük boyunu koydum flickrdan indirebilirsiniz. bu kıyağımı da unutmayınız.. ;)  


  CANNES FILM FESTIVALİ VE ALIŞ-VERİŞ SOKAĞI 


             Başlangıç noktası tren istasyonu; zaten haritada ROTAMIZ ortada yuvarlak içinde. ilk hedefimiz Cannes Film Festivalinin yapıldığı Oditoryum. Fransız dostlarım bana kızmasın ama kabaca oraların Kodak Theatre'ı :) Karşınızdaki ilk sokaktan girin. Dümdüz aşağı inin, o yol denize doğru gidiyor. Ahhh ama unutmadan önünüze çıkan ilk yolda inanılmaz lüks arabaları ve müthiş modacıların dükkanlarını bir görüp şaşırın.. :) Hele bayansanız tamam oditoryum unutulmuştur bile :) o sokak bakın haritada shopping "rue d'antibes" diye geçiyor; fena.. Paralar gider.. Allah'tan benlik değil de bu işler yırtıyorum. Annem ve kızkardeşim olsaydı kesinlikle tadım kaçmıştı; kesinlike.. Bu tehlikeyi atlatınca denizi görüp bir bulvara çıkıyorsunuz; "boulevaard de la croisette" karşıya geçin.. Atlı karınca :) atlı karıncayı görünce sağa doğru 40 metre yürüyün Oditoryum.. ve işte kırmızı halı; Aklınıza nuri Bilge Ceyhanlar, Rezan yeşilbaşlar, Fatih Akınlar gelsin hemen.. Çok etkileyici değil.. Ama zarif.. düz yürümeye devam edin; yerde el ayak izleri Hollywood tarzında; hediyelik eşya dükkanı   ki ben güzel şeyler gördüm.. Bir uğrayın derim.
  


HOTEL DE VILLE ve TARİHİ CANNES 
           Düz devam edin. Marinayı geçince solda Hotel De Ville var. Göreceksiniz zaten. Karşıya geçin. Hemen dibinde otobüs durağı. Oradan durağı transit geçin yukarı doğru bir yokuş çıkıyor; eski Cannes'a doğru tırmanın. Yolda etrafa bakarsınız. Yukarıda bir kilise Notre Dame de l'Esperance, müze ve Cannes Panorama var; alttaki video da daha net izleyiniz.. 


Buyrun CANNES görüntüleri...



  ILE SAINTE MARGUERITE ADASI 


        Ben üşendim gitmedim ama isterseniz hemen bir bilet alıp, haritada burundaki yerden geçebilirsiniz. Açıkçası  ben Plages du Midi ye gidip denize girdim :) daha keyifli geldi. Bir de buzlu limonata var bir için şahane gibi geldi bana.. altta da plajımız... 


CANNES PLAGES du MIDI VİDEO




SONUÇ  Ben bu konuda diyeceklerimi Nice hakkında yazarken söyledim; YAŞANACAK YER! gezip görüyoruz tabii haliyle. Ama en sonunda yapacağınızı hatırlatayım; amaaaan deyip ya denize girersiniz ya da bir restaurant veya kafede güzel bir yemek ve soğuk birşeyler alırsınız. Unutmadan "Rue Meynadier" de harika restoranlar var ;) Cote d'azurdasınızzzzzzzz :) 


 CANNES fotolarım alttaki linkte;
  http://flic.kr/s/aHsjAjk5mq

19 Temmuz 2012 Perşembe

VR (vibration reduction) Çalıştığı Nasıl Anlaşılır ?

Merhabalar 
bunun iki yolu var bir iki güne videosuyla geleceğim. Demiştim ancak o kadar çok video oldu ki son günlerde hakikaten yetiştiremedim. O yüzden buradan anlatacağım. Kesinlikle açık ve net yazacağım. Bilginin kaynağı Nikon sitesidir. 


 Birinci Yol: 


 Objektifte VR'yi ON durumuna getiriyoruz. Fokuss yapmak için deklanjöre yarım bastığımızda, kulağınızı bayonete yaklaştırın; tırrr çık diye 5 saniye kadar süren bir ses geliyor. (kalabalık yerlerde ses duyulmuyor ancak mesela odada yalnızsanız kulağınızı yaklaştırmaya gerek yok ses gayet duyulabilir oluyor) 


İkinci Yol: 


 VR yine On pozisyona gelecek. Vizöre gözünüzü dayayın. (Bu testte tripod olursa çok daha iyi olur ancak dikkatli bakarsanız da farkı göreceksiniz.) 6-7 metre mesafede bir nesneye odaklanın ve netleme için yarım deklanjöre basın. Nesnenin yukarı aşağı oynadığını çok net bir şekilde göreceksiniz. Eğer yukarıda yazdıklarım normalse problem yoktur.. Titreşim önleniyor demektir. :)


www.saaton.com

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Sedir Adası – Kleopatra Plajı ve Antik Kent – Marmaris.. Gezi rehberi.. nasıl gidilir, ne yapılır

merhabalar.. 


             Bugün bir kez daha Marmaris'in en sevdiğim yerlerinden biri olan Sedir Adası'na gittim. Burası Marmaris merkezden 20 dakika araba mesafesinde (merkezden 22km mesafede); Muğla yolundan gidin 15 dakika kadar sonra sola dönüş çıkacak karşınıza, girin. Sonra dümdüz gidin ve sizi adaya götüren kayıklara ulaşacaksınız. Kayıkla seyahatiniz  20-25 dakika kadar sürüyor.  Her yarım saatte bir kalkıyor ve son sefer 5 te. Ada müze olduğundan 5te kapanış var. Git-gel fiyatı 15 TL. Adaya müze kart la giriş yapılıyor. Elbette ki kartınız yoksa da 10tl nakit verip girebilirsiniz. Buyrun altta Sedir Adası yolculuğumun, arabayı park ettikten sonraki  kayıkla başlayan bölümünden başlayabilirsiniz...



  sedir adası - kleopatra plajı  



           ADADA KÖR YILANLAR VARmışş... Hemen korkmayın ben aramama rağmen görmedim.. ufak tefek körler sizi görmüyolar, ama görünce panik olacağınıza eminim zehirsizlermiş bilginiz olsun. :) Özellikle harabelerde yürürken dikkatli olun tabii bir de akrepler..


PEŞİNEN; KESİNLİKLE GİTMELİSİNİZ.. KORUMA ALTINDAKİ HALİYLE DAHA BİR TEMİZ VE BAKIMLI! RESİM GALERİSİ YAZININ ALTINDA...



SEDİR ADASI KAYIK YOLCULUĞU ÇAMLI KOYUNDAN BAŞLAR BUYRUN ALTTA 






            Buraya seneler evvel geldiğimde dümdüz girilen bir adaydı. Plajın kumu o kadar ince ve etkileyici ki, annemin deyimiyle pirinç gibi. Deniz kabuklarından oluşan kummuş bu.. ender bir kum türü yani. O sahilden eskiden denize girilirken, millet kumları çala çala orayı ciddi bir kayba uğratmış, sanırım 3 yıl öncede Turizm Bakanlığı müze yaptı burayı (yanlış hatırlamıyorsam) ve kumları koruma altına aldı. Artık buradan kum almak, plajda uzanmak yasak. İyi fikir gibi duruyor... Alttaki video da kayıkla yolculuğun bitimi, iskeleden adanın girişine ve oradan da ahşap iskele yoldan Kleopatra plajına çıkışı çektim. Buyrun;



SEDİR ADASI İSKELESİNE AYAK BASIŞ VE KLEOPATRA PLAJI HD

 

               Bu Kleopatra Plajı hikayesi şöyle; efendim Kleopatra sevgilisiyle burada buluşuyormuş ve kumlar güzelliğinin sırrıymış. Tarihi kaynaklar !yani nadir bulabildiğim kaynaklar! buna yalandır, pazarlama stratejisi diyorlar. Biz tabii aslını merak edecek altyapıya sahip olamadığımızdan buranın eski bir Karya kenti olduğuyla yetinmek durumundayız. Antik Kent maalesef ki pek parlak değil. aşağıda videosu gelecek; elimden geldiğince çektim ancak sadece tiyatro iyi durumda denebilir. Geri kalanı pek de sağlıklı ulaşmamış günümüze. Ama benim gibi hasta ruhluysanız :) oraları gezip kafanızda neyin nerede olduğunu şekillendirebilirsiniz. 


Antik Kentin Videosu 






SEDİR ADASI GOOGLE MAP HARİTASI 

"sedir adası" "kleopatra plajı" harita 

sedir adası, kleopatra plajı harita, marmaris

  DSC_0020

DSC_0027

DSC_0007

DSC_0040   


9 Temmuz 2012 Pazartesi

VILLEFRANCHE Gezi Rehberi.. neresidir nasıl gidilir? Nice yollarında bir durak

Villefranche’yi oraya gitmeden evvel hiç bilmiyordum zaten bulmamda tesadüfen oldu. Monaco’dan banliyö treniyle dönerken Nice Rique istasyonuna dolayısıyla Nice’e yaklaşmıştık. Her zaman sırtımı gittiğimiz yönün aksi istikametindeki koltuğa veriyorum. Zevkten değil o koltukları insanlar genelde tercih etmiyorlar ve onlar boş oluyorlar. Bu koltukları seçince yanıma da kimse oturmuyor (biri yanıma oturunca inene kadar sohbet etme zorunda kalıyorum bilmiyorum neden) ve etrafı hazmederek yolculuk yapabiliyorum. Her neyse Monte-carlo’dan dönüşte tren bir tünele girdi. Tünelin çıkışı ise beni muazzam bir koy olan Villefranche’ye çıkardı. Gerçekten Monaco’ya giderseniz özellikle bu manzarayı kaçırmayın. Söz verdim kendime burayı gezip göreceğim diye ve de geldim.

 tren istasyonu
  villefranche sur mer train station


Nice’den Villefranche’ye Nasıl Gidilir? 
Çok basit; Nice Ville tren istasyonundan banliyö trenine gidiş dönüş biletinizi 3 euroya alın. (biletin fotoğrafını çekmiştim bulamadım :( Ventimiglia istikametinde trene binin ya da Monaco. Nice’den iki durak sonra Nice Rique ve Villefranche sur mer de inin. Bizim Menekşe tren istasyonuna benzer sempatik bir istasyon burası. Çıkınca önce sağa dönün ki hali hazırda “old town” tabelası var 3 dakika yürüyüşten sonra hop aşağıdaki videodasınız;


 


İtalyan Kasabalarını andıran bu küçük yer daracık sokaklarıyla insanı tarihi filmlerin atmosferine sokuyor. Küçük, çok gezecek bir yer yok. Öyle bir dolaşın old town da zaten bitiyor. Bir de tam old town a girişte bir panorama balkonu var koya nazır; oradan da bir izleyin Villefranche i yeter. Unutmadan hemen o panorama yı geçince aslanlı çeşme adını verdiğim küçük bir meydan var; onun karşısından bir tünel iniyor sahile oradan aşağıya inmenizi tavsiye ederim.. bakın videosuna biraz korkunç ;)

 

Buraya gözlemlediğim kadarıyla gemiyle Akdeniz seyahatine çıkmış ya da koyları gezen teknelerle gelen yolcular uğruyor. Çokca İspanyol ve Amerikalı gördüm. Biraz sohbet ettik, mola vermişler burada. İyi dedim. Burası Nice e ve diğer sayfiye yerlerine göre çok daha sakin, sessiz ve huzurlu. Galiba bilenlerin geldiği bir yer. Sahili de kumsal ;) bu iyi haber çünkü denize girdim rahatça :)

villefranche sur mer windows old town

villefranche sur mer

villefranche sur mer

Eğer bir gün Nice’e yolunuz düşerse Villefranche i benim hatırım için gezin. Eminim çok seveceksiniz. Vakit yokluğundan bir yemek yiyemedim orada ama iştahımı bir daha ki sefere saklıyorum ;)

Nice Fransa Gezi Rehberi - ne yapılır, nasıl gidilir...

Nice… Fransa’nınn Provence-Alpes-Côte d'Azur bölgesinin nadide şehri. Aslında kafamda Bordeaux’yu ziyaret etmek vardı ama kısmet böyle oldu. Biraz da yaz olduğu için meşhur “French Riviera”sını bir göreyim dedim. Nice’i seçme sebeplerimden biri de Monaco, Cannes ve St tropez’e hakim bir konumda olmasıydı. Altta nasıl gidilir tarif edeceğim. Yakın sayılır; 3 saat gidiş, neredeyse 2.5 saat dönüş sürüyor. Cote D’azur havaalanına indi uçağımız. Havaalanı çok da yoğun değildi. Bolca Ryan air, SAS ve özel jetler gözüme çarptı ama dediğim gibi trafiği ve uçak nufusu fazla değildi.


DSC_0278


İndim Cote D’azur havaalanı bana Dalaman Havaalanını anımsattı. Doğruca pasaport kontrolüne. Hızlıca geçtim oradan da. Herşey tıkır tıkır gidiyor. Bavulum yoktu çıktım. Çıkar çıkmaz sıcakca bir hava karşıladı beni. Ama bunaltıcı değil. Zaten genel manada havası sıcak ama insanı sıkmıyor hafif rüzgarlı oluyor hep. Geceleri biraz uyutmuyor klimalı oda şart.



Cote D’azur Havaalanından Şehre Gidiş 

Havaalanında kapıdan çıkar çıkmaz bir tabela gördüm; bus.. solu gösteriyor. 1 dakika yürümedim ki sola doğru genişledi yol ve otobüs durakları. Solda bir ofis var girdim 4 euro ya tüm gün geçerli olan otobüs biletimi aldım. Ofisten çıktım hemen yanında 98 numaralı otobüsün geleceği durak var. Geldi bindim. (unutmadan terminal 2 den bahsediyorum zaten Türkiyeden gelen uçaklar buraya iniyor. Terminal 1 de çok karışık değil ama merak etmeyin) Şehir meydanına gitmemiz 20 dakika sürüyor. Bu bildiğiniz belediye otobüsü duraklarda duruyor. O yüzden biraz zaman alıyor. Zaten hep deniz kenarından doğru ilerliyor otobüs. Meydana gelmek için Merdien Oteli gördükten sonra solda inmeye hazırlanın; maalesef ki durağın tam adını unuttum ama sahilden sola, şehrin içine doğru dönünce otobüs işte tam o durakta indiniz mi Nice e hoş geldiniz. Dönüş ise çok basit; SNCF Nice Ville tren istasyonunun önünden 99 numaralı otobüs direk havaalanına gider. 4 € bilet fiyatı bileti otobüsün içinde şoförden alabilirsiniz. Her yarım saatte bir kalkıyor otobüs. Eh artık Nice gezebiliriz.

NICE PLACE MASSENA VIDEOSU


                         
 NICE NASIL BİR YER

Nice bir koy. Türkiye’den örnekle şöyle tarif edeyim; Kuşadası gibi bir koy düşünün, Marmaris’in yaşam tarzını koyun. Alın size Nice. Bu şehirde gezerken şunu fark ettim; memleketimiz görüntü olarak Nice’i yakalamış durumda. Hiç vay be dediğim bir şey olmadı. Ama Nice de en dikkatimi şeken şey şu; Büyük şehirde bir sayfiye havası var. İnsanların tüm Fransa’da olduğu gibi çok kibar burada bir de üstüne gülen yüzler eklenince tadından yenmiyor. Genelde İngiliz, Avustrayalı, Amerikalı, TÜRK ve Rus tatilciler dolu. İnanın sandığınızdan çok vatandaşımız oraya tatile gidiyor. Hepsi de çok kaliteli insanlar belli ki çünkü ne zaman Türk olduğumu duysa insanlar hakikaten daha bir sıcak bakıyorlar. Şaşılacak şey ama bıraktığımız intiba demek  ki olumlu orada. Sahilleri çakıl; bundan nefret ediyorum ama maalesef gerçek. Giriş ücretsiz; havlunuzu alıp gidin; duş tuvalet her şey var. Aktiviteler var. Çok renkli kısacası.



BUYRUN NICE SOKAKLARI VİDEOSU



Nice Beach - Provence-Alpes-Côte d'Azur - French riviera

NICE DE GÖRÜLECEK YERLER 

 İşte bu soruyu kendime orada da sordum. Çok kendimle çelişmeden yazmak isterim. Nice bence görülecek yerlerden ziyade, yaşanacak bir yer. Yani Matisse’in evi, Place Massena, Opera Binası, Çiçek Pazarı, Notre Dame katedrali, Panorama Parkı (nice e yurkarıdan bakan şahane park), Promenade des Anglais old town vs filan var ama bence orada güzel denizinize girin; akşamları da sokaktaki kafe-restoranlar da güzel yemeklerinizi ve içkilerinizi alın. (unutmadan bir öğün güzel bir yemek yaklaşık 20-30 euro arası) Her yer, bu sevimli restoranlarla dolu. Oraya gidip şatolar göreceğim, saraylar gezeceğim diye inandırmayın kendinizi hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Ama gördükleriniz sizi mutlu edecektir.


Nice Plajlar - Opera House ve Place Massena Gece






Nice - Provence-Alpes-Côte d'Azur - French riviera


DSC_0422

gare de nice ville

FRENCH RIVIERA SEYAHATİN DEVAMI ÜZRİNİ TIKLAYARAK OKUYABİLİRSİNİZ

CANNES…
MONACO
ST TROPEZ

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Nikon D5100 DSLR İnceleme D3200 Kıyaslaması…


merhabalar
aslında biraz geç gibi gözükse de, gelen pek çok soruya istinaden Nikon D5100 hakkında görüşlerimi ve pek çok insanın aklında olan ve kararsız kalanlar için Nikon D5100 mü Nikon D3200 mü sorusuna yanıt aramak istiyorum.
Bu soru benim de aklımı kurcaladı. Nikon d3200 çıktığında bu cihazdan alacağım demiştim, aldım da. Ama sonrasında onu satıp Nikon d5100 de karar kaldım.

www.saaton.com


D5100 KUTU AÇMA

NIKON D5100 NASIL BİR KAMERADIR?

Nikon D5100 için genel hatlarıyla harika bir kameradır. Bu kadar kısa ve öz. Giriş ya da orta seviye DSLR olarak adlandırılıyor. D7000 ile aynı sensöre sahip. D7000 ile elbetteki kullanacağınız alana göre ölümcül farkları var; bu noktada beni en çok ilgilendiren meşhur gövde de fokus motorunun olması ve fokus motorunun daha hızlı olması. Bu spor çekimleri gibi hareketli işlerde çok önemli; mesela monaco da engelli at koşusu çekmeyi denedim d5100 ile. Işık harikaydı, objektif 105mm nikon süper hızlı; fakat hareketli olaylarda fokus motoru yavaş. hızlı netleyemiyor. fotolara bakınca flu çıkmış maalesef yakalayamamış değişen fokusu çoğu zaman. Bir de aklınızda olsun seri çekim uzun sürünce pili anında nefessiz kaldı. yani 20 dakika kadar seri modda çektim. Tabiki fasılalı; test edercesine değil. yirmi dakikanın sonunda (100 resim kadar) pil öldü. pil ful dolu değildi ama göstergede ful duruyordu ve o gün ful dolu pili 100 foto kadar kullanmıştım. (bilginiz olsun d5100 en büyük handikapı spor için çok da uygun değil zaten bunun için millet bin dolarlar döküyor öyle dimi ama? ;) geri kalan hiç bir konuda şikayetim yok. Harika ISO performansı ve muazzam dinamik alanı var. Renkleri algılaması üst düzey. Kısaca gönül rahatlığıyla alınacak bir kamera.Eksileri; manuel ayarlara kolay ulaşamamak; (bu en büyük problemi bence) devamlı menüden girip ordan oraya ordan oraya manuel ayar yapılıyor gerçekten yorucu, küçük (duruma göre iyi duruma göre kötü; tartışılır), video çekiminde sadece A modunda diyafram kontrollü çekim yapılabiliyor (d3200 ün de en hassas farkı budur).
buyrun D5100 ile çektiğim bir kaç foto;
charlotte casiraghi - costa virgio monte-carlo 2012
Nice - Provence-Alpes-Côte d'Azur - French riviera
Monaco monte carlo panorama
NEDEN Nikon D5100 ü Nikon D3200 e tercih ettim?
Bu soru çok insanın aklını kurcalayan bir soru; d5100 daha ucuzca (aşağı yukarı aynı fiyat olsalarda) ama d3200 expeed 3 teknoloji daha yeni.
Önce DXO test sonuçlarını konuşalım; d3200 81 puan (gelmiş geçmiş en yüksek dslr puanıymış) d5100 80 puan. Bence bir puanın pek hükmü yok ama ilgilenenlerin bilmesinde fayda var.
Bana gereken nispeten küçük ama kuvvetli bir cihazdı; çünkü daha önce de yazdığım gibi özellikle seyahatte ve tripod kurulması yasak olan yerlerde küçük bir sabitleyici ile işimi halletmekti. Hem de yedek kameram olacak bir oyuncak kısaca.
D5100 14 bit fotoğraf çekiyor. d3200 12 bit… 
D5100 düşük iso ayarları 100 125 160 200 diye gidiyor d3200 100 200 vs diye gidiyor. Manuel ayarlarda bence bu fark çok önemli; zira iso üzerinde kontrol olmazsa olmaz. d3200 direk 100 den 200 e atlamasıyla beni hoşnut edemedi bu konuda. yüksek isoda da d5100 daha önde.
D5100 sensörü D3200 den biraz daha büyük.
D5100 daha ucuz ama bu çok da önemli bir faktör değildi neredeyse aynılar çünkü.
D5100 daha uzun pil ömrü var.
D3200 24mp benim hiç de sıcak baktığım bir durum değil. 12mp ile ne kadar kaliteli ve büyük çıktılar görmüş biri olarak söylüyorum; gerçekten bence show yapmaktan başka birşey değil. bir dosyayı işlemek insanı hayattan soğutuyor. d5100 de çok küçük dosyalara sahip değil ama inanın ben o farka d5100 ü yeğlerim.
D5100 ün açılan ekranı (swivel screen flip-out screen) bence kullanan kişi için çok can alıcı bir detay. hakikaten lazım olduğunda insanı yerlere yatmaktan kurtarıyor.
ekran çözünürlükleri zaten ikisinin de harika.

Nikon D3200 çok mu kötü yani? Ne münasebet.. Bence sinematografik manada da d3200 nikon d5100 ü sollar.tam manuel video kontrolü; 720 de 60 fps hızı 1080 çözünürlüğü, sürekli otofokus şahane. öte yandan 100 iso da d5100 den daha başarılı daha büyük çözünürlük makrocular için bulunmaz nimet,daha hafif, en son teknoloji işlemci… yani nihayetinde tercih meselesi; kriterlerinizi yazın bir kağıda ve hangisi size uyuyor onu alın.
Gözümle gördüğüm renkler anlamında konuşuyorum D3200 daha iyi duruyor ama d5100 den kat be kat farklı asla değil. Eşitler ama d3200 gözüme daha hoş gibi geldi. Ama zaten aydınlık oda da bu işin çözümü gayet basit.

Nikon d3200 hakkındaki izlenimlerim;
http://saaton.blogspot.com/2012/04/nikon-d3200-ve-af-s-nikkor-28mm-f18g.html
Ama okuduğum kadarıyla insanların hemfikir olduğu durum şu; Video ağırlıklı çalışacaksanız nikon D3200 gelgelelim fotoğraf çekecekseniz o zaman nikon D5100..
bunlar benim fikrim elbetteki son karar sizin....

15 Haziran 2012 Cuma

Nikon D600 DSLR Fotoğraf Makinesi ÇIKTI – ÇIKIYOR!


Aylardır dönen söylentiler bir bir gerçeğe dönüştü; Nikon üst üste acımasızca yeni modeller piyasaya sürdü.. Son numaraları ise benim de almayı planladığım D600! Artık herkes sabırsızlıkla bekliyor bu çıkacak orası belli gibi. Çıkacağı tarih ise eylül 2012 Photokina Fuarından önce. 
FİYATI 1500 Amerikan Doları olacakmış.


YAZININ ve FOTOĞRAFLARIN KAYNAĞI NIKON RUMORS SİTESİDİR…



Olmamış işleri yazmak bana göre değil. Ancak bende açıkçası pek çok insan gibi sabırsızlıkla bu kamerayı beklediğimden, fotoğrafı sızınca piyasaya artık iki kelam edeyim dedim.
Söylenen Özellikler;
Kamera FX olacak şahane. Gövdesinde netleme motoru olacak. (Bir ara gövde de fokus olmayacak dendi hepimiz çok korktuk, şükür ki öyle bir durum yok) 24,7 mp! Ne diyim ki? baya iyi. Yine Nikon’umuzun son dönemde kameralarda film çekimini ilerletme hassasiyeti anlaşılıyor. Kilosu 760 gram; hafif değil. Gövde hava koşullarına dayanıklı olacak. Yalnız dial tekerleğine bakarsanız; u1 u2 modlarının yanında bir “scene” modu var. Normalde bu seviyede bir cihazda bunların ne işi var orada anlamadım. O biraz canımı sıktı. Sanki bir şeyler eksik olacakmış ve FX olmasına rağmen daha amatörce bir cihaz gelecek endişesi giriyor içime. Bu endişe esas d400 ün çıkacağı ve DX olup daha pahalı olacağı söylentisini okumamla başlamıştı. (zaten hali hazırda bu tartışma sürüyor; DX pahalı neden insanlar FX e tercih etsinki? bir kaç sebebi var kabul ama yetmez!) Kameraya dikkat edince biraz çekincem arttı. Umarım hayal kırıklığına uğramayız.
haydi bakalım…


2 Haziran 2012 Cumartesi

Nikon FX ( full frame ) DX Farkı


Sensör objektiften gelen ışığı algılayıp işleyerek realize eden unsurdur. Fotoğrafı kaydeden sensördür! Bu algılayıcı ne kadar hassas olursa düşen ışık o kadar kaliteli kaydedilir. Bu hassaslık da parayla geliyor :) Fotoğraftaki kalite kaybı grain ve noise artışıyla başlayıp detayların ve keskinliğin kaybolmasından geçerek renkleri tonlarının giderek yok olmasıyla ilerler. Genelde iki tane sensörümüz var CCD ve CMOS. Artık Nikon CMOS kullanıyor.

Başlangıçta bildiğimiz 35mm analog kameralar vardı.bunlar 24 – 36mm fotoğraf çekiyorlardı. 90 lı yılların sonlarında ilk DX format dijital fotoğraf makinesi olan nikon d1 i çıkardı. 24 – 16mm sensörü olan bu cihazın amacı profesyonellere hitabetmekti. Elbette ki full frame cihazların 1.5 katı daha dar olan bu sensör farkı sıkıntılar yarattı. Sonra Nikon 2007 de D3 ile birlikte ilk defa full frame sensöre geçti. FX fullframe yani bildiğimiz analog makinelerin sensörüne işaret eder.


EN BÜYÜK FARKLARDAN BİRİ OLAN GÖRÜŞ AÇISI; FULL FORMAT (FX) RESMİN TAMAMIYKEN, DX FORMAT AÇISI DAHA DARDIR


WWW.SAATON.COM




DX İle FX ARASINDAKİ FARKLAR – AVANTAJLAR
Bu farklar konusunu avantajlar-dezavantajlar olarak yazacağım. Bunlar aynı zamanda arasındaki farkları da izah ediyor.

DX FOTOĞRAF MAKİNELERİ

AVANTAJLAR
Üretimi ucuz dolayısıyla satışı ucuz. DX objektifler daha hafif ve onlarda daha ucuz.
FX objektiflerle uyumludur, tıkır tıkır çalışır
Objektif FX cihaz için yapıldığından, lensin merkez bölümünü kullanır, fotolar daha keskin olur ve kenarlarda çok az kararma yapar ya da yapmaz.
Telefotoda 100mm DX de 150mm e denk gelir. 12mpx iki kamera düşünün; biri fx biri dx olsun; dx kamera da fotoğrafı kesip çok daha kaliteli görüntü alınır; çünkü 150mm olarak 12 mpix kaydetmiştir; fakat fx 100mm de 100mm olarak kaydeder, ayrıntı kaybolur.
Çok daha hafif ve ufaktır.

DEZAVANTAJLAR
Geniş açı asla yeteri kadar geniş açı değildir. Çünkü 14mm yazıyorsa da lensin üzerinde bu aslında 35mm de 21mm e denk gelir. Görüntü 1.5 kat daha dardır.
Düşük ışıkda noise (gürültü) yapar. Kaliteyi düşürür.
Daha düşük dinamik alanı vardır.
Eğer bir gün FX makineye geçerseniz DX objektifleriniz FX kamerada kararma yapacaktır.
DX sensör F11 den sonra daha fazla diffraction yapar. Yani her objektifin optimum kullanımı olan diyafram aralığı vardır. Yüksek rakamlara çıktıkça keskinlik azalır. Dx kameralarda bunu FX kadar tolere edemez.
Vizörü küçüktür ve daha karanlıktır.




FX FOTOĞRAF MAKİNELERİ
AVANTAJLAR
Geniş açı tam hakkıyla geniş açıdır. 1,5 kat daha geniş görüntü alırsınız.
Düşük ışıkda harika sonuçlar alırsınız.
Objektif yelpazeniz çok geniştir.
Diffraction daha az problem olur.
Vizörü büyük ve aydınlıktır.

DEZAVANTAJLAR
PAHALI…
Büyük ve ağırdır.
Keskinlik daha azdır ve kararma fazladır.
d3 serisi d700 d800 full frame cihazlardır.



HANGİSİNİ ALMALIYIM? FX mi DX mi?
haydaaaaa… en zor soru bu :) paranız varsa elbette ki FX alın derim. Bir tane alır, uzun yıllar kullanırsınız. Ama DX sensörlerde özellikle son yıllarda çok ilerledi. ISO (düşük ışık) performansı full format kameraları yakalayamadıysa da, dinamik alanları harikalar yaratmakta. Ben her zaman ilk olarak kaliteli objektif alın diyorum. Fotoğraf tutkunuz varsa benim gibi o zaman paraya kıyılacak ve FX format fotoğraf makinesi alacaksınız. (FX in objektifleri de pahalıdır unutmayın) Ama emin değilseniz, acabalar varsa aklınızda; güzel bir DX cihaz alıp çok kaliteli iki lens almakta fayda var. DX in görüntü kalitesini asla yabana atmayın derim. Atlamak istemediğim bir tavsiye de bu işin bilen babaların sözü; eğer fotoğraftan para kazanmıyorsan FX alma. Memleketimizde pek çok profesyonel fotoğrafçı tanıyorum ki d300s ile çalışmaktalar.
umarım eksik ya da atladığım bir nokta olmamıştır.
Karar sizin..