17 Ocak 2013 Perşembe

Repulsion 1965 - Tiksinti - Roman Polanski - Film Yorumlar Kritik


repulsion tiksinti afişDünkü itirafımda şu yazar; bu film apartman üçlemesinin sonuncusu; izledikten sonra öğrendim :) (bkz: kiracı film kritik) tembellik ve ertelemecilik kadar nefret ettiğim iki huy daha yoktur. Ben de dün gece 1965 Roman Polanski yapımı "repulsion" "tiksinme" adlı filmi dün gece izledim. Film kimilerince göre gelmiş geçmiş en iyi kadın oyuncu performansı olarak kabul ediliyor. En iyi kadın oyunculuk diyorum! Bakalım nasılmış.. 
KONUSU : Carol ablasıyla yaşayan, sakin ve içine kapalı çok güzel bir genç kızdır. Ablasının bir haftalık tatile gitmesiyle yalnız kalır ve olaylar gelişir. 
DİKKAT: İZLEMEYENLER için FİLMİN İÇERİĞİNE DEĞİNECEĞİM. okumadan önce bunu biliniz. Film psikolojik-gerilim tabii bu terim kimi filmlerce hafif kimsine göreyse ağır; açık yazıyorum KORKU filmi. Gece, evde tek izlemeyin sabaha kadar oturursunuz.. bak bu lafımı ciddiye alın :)



        Hemen aklımdayken yazayım Catherine Deneuve ablamız çok güzel, gerçekten adının kallaviliği güzelliğinden olsa gerek. Belki güleceksiniz bana ama Hülya Koçyiğit bence ona benzerliğinden almış yürümüş. Elbette ki Hülya Koçyiğit'te çok büyük oyuncu ama benzerlikler ilk etkiyi hızlandırıyor; mesela ben her zaman Julia Roberts'ın ilk hamlesinde ona en çok yardımcı olan Audrey Hepburn benzeri gülüşü olduğunu düşünmüşümdür. Bilemiyorum belki de uyduruyorum..

 Film 104 dakika ve siyah-beyaz. Ancak sıkıcı değil. Yalnız sessiz ortamda sakince izlenmesi gerek. Film Polanski'nin çektiği ilk İngilizce film. 
 Yeniden beyin fırtınası ve bir çeşit özet; filmde olağanüstü doğaüstü bir durum yok. Her şey zaten psikolojik problemi olan kızımızın kötüye gitmesinden oluyor. Zaten ablasının erkek arkadaşı da asansörde "bacında bir gariplik var bilesin ha" diyor. Bu garipliği çalıştığı güzellik salonunda da herkes farkında. Ama insanlar kızımızı seviyorlar; "gençliktir olur" deyip pek üzerine varmıyorlar. Kızımız sessiz, sakin ve dalıp dalıp gitmekte. Sosyal değil, içine kapanık. Ama çok güzel. Kendi adına erkeklerden, cinsellikten tiksinip "repulsion" tam da tersine bu kadar güzel olması onun paradoksu. Yolda erkekler laf atıyorlar, bakıyorlar, asılıyorlar. Bunlar zaten o güzellikteki birinin başına gelebilecek olağan şeyler. Lakin zaten cinsellikten iğrenen kızımızı daha da frijit bir hale getiriyor. Erkeklerden tamamen uzaklaşıyor. 
 Kızımız Carole, ablasının erkek arkadaşıyla tatile gitmesiyle hayatında başka bir döneme geçiyor. Evde tek başına! Ancak problemin kaynağını filmin sonunda kendimizce öğreniyoruz; kuvvetle muhtemel zamanında babası Carol'e tecavüz etmiştir. Bunu çıkarmamız oldukça basit; filmin sonunda aile fotoğrafına dikkat edecek olursanız; kızın kin dolu bakışları babanın üzerinde ve özellikle çerçevede geri kalan aile üyeleri karartılmış. Tabii bu benim uydurmam da olabilir derseniz; kendimi savunma adına çatırdayan evin duvarı sahneleri ve evin duvarından çıkan ellerin Carol'ü nasılda cinsel anlamda sardığına bakınız derim. Carol aslında küçükken uğradığı tacizi hiç yenememiş; hep üzerinde. Bu olaylar gelişmeden evvel de ablasına "duvar çatırdamış tamir ettirelim lütfen" diyor. En güvendiğimiz, kalemiz olan evimizin duvarları çatlamış ve evimizin duvarları biz ona yaslandığımız anda ya da beklemediğimiz anda bizi taciz ediyor. Belli ki babası evin duvarı olmuş ve kız kafayı üşütmüş. Velhasıl bir çeşit ensest kurbanı olmuş kızımız. Ablasının erkek arkadaşı evli bir adam. Kötü bir durum bu! Zaten ablasına "evli bu" diyor. Ablası da "sen karışma" diyor. Ama olay şu; ablasını annesi gibi görüyor Carol; bu durumda ablasının erkek arkadaşı da babası oluyor. Zaten adam usturasıyla ve diş fırcaçsıyla Carol'ün bardağını onun rızası olmadan zorla (özelini ya da bardağına girmiş; bakın cinsel anlamda düşünün vajina ve penis, Freud vari neler çıkmaya başlıyor) işgal etmiş. Sanırım ablasının bu adamla artık beraber fikri, ikisi İtalya'ya tatile gidince Carol'ün aklına yerleşiyor ve tüm korkularının geri gelip zank diye deliliğini tetikliyor. Yani sanırım onu esas delirten olacaklar; yani ablasıyla sevgilisinin geri dönüşünü beklerken kafasında kurduğu, ablasının sevgilisinin yani babasının ona tekrar zorla sahip olacağı fikri. Zaten adam kızdan makas alırken adamdan tiksinerek kaçtığı sahne de, kızın bakış açısı hakkında bazı ipuçları vermekte. Unutmadan yazmam da fayda var; yüzülmüş tavşanın kafasını kesmesi, zannediyorum yine bahsi geçen ablasının erkek arkadaşını kastrasyon edişini sembolize ediyor.

     
Öte yandan sadece ablasının erkek arkadaşı değil hayatındaki her erkekte bir zorbalık var; yolda gördüğü işçi ahlaksız bir laf ediyor, bununla çıkmak isteyen çocuk evin kapısını kırıyor ev sahibi eve gelince buna tecavüze kalkışıyor vs. Zaten Carole'e nöbetlerinde kaba saba hayali bir adam gelip zorla tecavüz etmekte. Filmin sonunda da ablasının yatağının altına saklanmış olması da oldukça manidar. Bir de şu var; Carole'e babasını sembolize eden adam, kimse ona yardım etmezken tutup hastaneye götürmek üzere kucaklıyor; sanki çocuğu gibi o da inceden bir bakıyor ona.. ilginç bir durum. 
 Artık yorulduk; bitirmeden evvel büyüyen salon küçülen tuvaletleri ve tabii tavşanı da atlamadan buyrun son bir kaç anahtar kelime verelim; Alis Harikalar diyarında; (Lewis Carroll) - şizofreni ... 
 Catherine Deneuve'nun performansı tek kelimeyle şaheser. İnanılmaz bakışlar, sessizlik ve anlatım. Bu kadar güzel olup da bu rolü böylesine ustaca kotarmak hakikaten çok zor iş. Güzellik başa bela derler ya bu kadın için öyle ama o kadar iyi oyuncu ki Carole karakterini, büyüleyici güzelliğinin önüne çıkartıp bize o hissi vermiş. İspatını veriyorum; bir sahnede sonlara doğru çıplak gibi yerde yatıyor. O sahnede bu kadar güzel bir kadının vücudunu gördüğünüz mü aklınıza geldi yoksa bir ruh hastasının hezeyanlı anı mı? Libido ölçer psikolojik test sorusu gibi oldu biraz :) ama hakikaten bence o sahnede cinsellik akla pek gelmiyor. 
SONUÇ Bu kadar yazmışım nasıl izlemeyin diyebilirim. Kesin kes izleyiniz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder